İnsan öldürmek ayet ve hadislerle yasaklanmıştır. İslam dininde insan
öldürmek en büyük günahlardandır. Hadis imamlarımız konu ile ilgili şu
hadisleri nakletmiştir:
Bize Abdulazîz ibnu
Abdillah tahdîs edip şöyle dedi: Bana Süleyman ibn Bilâl, Sevr ibn Zeyd
el-Medenî'den, Oda Ebu'l-Gays'tan, Oda Ebû Hureyreden (r.a.) tahdîs etti ki,
Peygamber (s.a.s.): Helak edici olan yedi şeyden çekininiz buyurdu.
Sahâbîler:Yâ Rasûlallah! Bu yedi şey nedir? diye sordular. Rasûlullah:
1-Allah'a şirk koşmak.
2- Sihir yapmak.
3-Allah'ın haram
kıldığı bir can öldürmek; haklı öldürülen müstesna.
4-Ribâ (yânî faiz
kazancı) yemek.
5-Yetîm malı yemek.
6- Düşmana hücum sırasında
harpten kaçmak.
7- Zinadan korunmuş
olup hatırından bile geçirmeyen mü'min kadınlara zina iftirası atmak"
buyurdu.1
Abdullahdan (bin Mes'ûd) rivayet edildiğine göre;
Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: Zulüm ile öldürülen her insanın
kazandığı günahından bir pay Âdem Peygamber'in ilk oğlu Kabilin hesabına olur.
Çünkü adam öldürme çığırını ilk açan odur. Çünkü Kabil kardeşi Hâbil'i
öldürdü.2
El-Berâ bin Âzib (r.a.)den rivayet edildiğine göre: Rasûlullah (s.a.s.)
şöyle buyurmuştur:
Şüphesiz dünyanın yok olması Allah katında, haksız yere bir mü'mini
öldürmekten daha ehvendir.3
Ebû Hüreyreden (r.a.) rivayet edildiğine göre; Rasûllulah (s.a.s.) şöyle
buyurdu, demiştir:
Kim bir mü'min'i öldürmeye yarım kelime ile (olsun) yardım ederse alnında
"Allah'ın rahmetinden ümitsizdir." ibaresi yazılı olduğu halde o
kimse Allah Azze ve Celle'nin huzuruna çıkacaktır.4
Salim bin Ebi'1-Ca'dden (r.a.); şöyle demiştir:
Bir mü'mini kasden ve bile bile öldürüp, sonra tevbe ederek îman eden, iyi
amel işleyen, sonra hidâyet yolu üzerinde duran kimsenin hükmü Abdullah bin
Abbâsa (r.a.) sorulmuştur. İbn-i Abbas (buna cevaben):
Ona yazıklar olsun, nerede onun için hidâyet? Ben sizin Peygamberinizden
(s.a.s.):
Kıyamet günü katil, maktul onu yakalayıp kafasından tuttuğu halde
Allah'ın huzuruna gelir ve maktul: (Yâ) Rabbi buna sor, niçin beni öldürdü,
diyecektir. hadîsini işittim.
Allah'a yemin ederim Allah Azze ve Celle Peygamberimize (s.a.s.), katilin
ebedi cehennemlik olduğuna dâir âyeti indirdi ve bu âyeti indirdikten sonra
hükmünü neshetmedi, demiştir.5
EI-Münziri'nin beyânına göre Tirmizi ve el-Evsat'ında Taberânî de bunun
benzerini rivayet etmişlerdir. Bu hadîsin zahirine göre kasden ve taammüden bir
Müslümanı öldüren kimsenin tevbesi kabul olunmaz. İbn-i Abbâs (r.a.) bu
ictihadda idi. İbn-i Ömerin (r.a.), de bu görüşte olduğu rivayet olunmuştur.
İbn-i Abbâs'ın hadîste işaret ettiği ve kendi görüşüne mesned saydığı âyet Nisa
sûresinin 93. âyetidir, meali şöyledir: Kim bir mü'mini kasden öldürürse
cezası, içinde ebedî kalacağı cehennemdir. Allah ona gazab etmiş, lanetlemiş
ve büyük azab hazırlamıştır.
Âlimlerin cumhuruna göre ise bir mü'mini kasden öldüren kimsenin tevbesi
sahihtir. Yâni tevbe kapısı ona kapalı değildir. Âlimlerin hepsi bu hükümde
ittifak halindedir. Bu alimler şu hadisi delil getirmişlerdir.
Ebû Saîdi Hudrîden (r.a.) şöyle demiştir:
(Ey mü'minler) dikkat ediniz Rasûlullahın (s.a.s.) mübârek ağzından
işittiğim şu size haber vereceğim hadîsi kalbim hıfzetti:
İsrâil oğullarından bir adam doksan dokuz insan öldürdükten sonra tevbe
etmek istedi. Yeryüzünün en bilgin adamını soruşturdu. Bunun üzerine kendisine
rahip bir kimse gösterildi. O da kalkıp ona gitti ve:
Ben doksan dokuz insan öldürdüm. Acaba benim için tevbeden yararlanma
ihtimâli var mı? diye sordu. Râhib adam:
Doksan dokuz insanın katlinden sonra tevbeden yararlanma ihtimâli
yoktur, diye cevâb verdi. Râvi demiştir ki, katil; bu olumsuz cevab üzerine
kılıcını kınından çekip rahibi de öldürdü ve böylece öldürdüğü insan sayısını
bununla yüze çıkardı. Sonra yine tevbe etme arzusu belirdi. Bunun üzerine
yeryüzünün en bilgin adamını soruşturdu. Kendisine bir âlim adam gösterildi.
Bu sefer ona giderek;
Ben yüz insan öldürdüm, acaba benim için tevbe den istifâde etme ihtimâli
var mı? diye sordu. Adam;
Yazıklar olsun sana! Kim senin ile tevbe arasına girebilir tevbeden
yararlanamazsın diyebilir? Oturduğun (Kefre isimli) kötü köyden çıkıp iyi olan
falan köye (Nasra köyüne) git ve orada Rabbine ibâdet et dedi. Bunun üzerine
tevbekâr katil, tavsiye edilen iyi köye gitmek üzere yola çıktı ve yolda eceli
geldi. Rahmet melekleri ile azab melekleri onun hakkında münâkaşa etmeye
başladılar: Şeytân! Bu adama ben herkesten fazla yakınım, çünkü hiç bir an bana
isyan etmedi (dâima bana uydu) dedi. Rahmet melekleri de: Bu adam tevbe ederek
yola çıktı, dediler.
(Râvi) Hammâm demiştir ki: Humeyd et-Tavil, Bekr bin Abdillah aracılığıyla
Ebû Râfiden (r.a.) bana rivayet ettiğine göre Ebû Râfi şöyle demiştir: Rahmet
melekleri ile azab meleklerinin ihtilâfa düşmeleri üzerine Allah Azze ve Celle
ihtilâfın halli için bir melek gönderdi. Melekler ihtilâfın halli için buna
başvurup döndüler. Hakem olan melek: Bakınız. îki köy yâni ölünün çıktığı
kötü köy ile gitmek istediği iyi köyden hangisi ölünün bulunduğu yere daha
yakın ise ölüyü o köy halkının hükmüne tabi tutunuz, diye hüküm verdi.
(Râvi) Katâde demiştir ki: El-Hâsan (el-Basrî) bize şu hadîsi rivayet etti:
Bu adama (yolun yarısında) Ölüm erişince, adam kendini iyi köye doğru itti ve
böylece iyi köye yaklaştı ve kötü köyü kendisinden uzaklaştırdı. Melekler de
kendisini iyi köy halkının hükmüne tabi tuttular yâni iyi insanlardan
saydılar.6
Allah (c.c.) insan öldürmenin büyük günahlardan olduğunu beyan ettikten
sonra bu suçun karşılığı olarak haksız yere insan öldüreni, ahirette cehennem
azabıyla tehdit ederken, dünyada da ceza olarak ayet ve hadislerde şu hükmü
beyan etmiştir.
Ey müminler, size, öldürülenler hakkında kısas farz kılındı. Hür insana
karşılık hür insan, köleye karşılık köle ve kadına karşılık kadın. Ama eğer
katil, öldürülenin kardeşi tarafından bağışlanmış ise kendisine örfe uyarak
bağışlayana güzellikle diyet ödemek düşer. Bu, Rabbinizin bir ceza indirimi,
bir merhametidir. Bundan sonra haddi aşan kimseyi acı bir azap beklemektedir.
Ey akıl sahipleri, sizin için kısasta hayat vardır. Bu sayede adam öldürmekten sakınırsınız. (Bakara, 2/178-179)
Bize Ya'lâ rivayet edip (dedi ki), bize el-A'meş, Abdullah
b. Murre'den, (O) Mesrûk'tan, (O da) Abdullah'tan (naklen) rivayet etti ki, O
şöyle dedi:
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
Allah'tan başka hiçbir
ilah olmadığına ve benim Allah'ın elçisi olduğuma şâhidlik eden hiçbir adamın
kanının (akıtılması) helâl olmaz. Yalnız üç kimseden biri, yani (öldürmüş olduğu)
cana karşılık (öldürülecek) can, zina eden evli kimse ve dinini bırakarak
cemaatten ayrılan kimse hariç!7
Bu hadîs, üç suçtan birisini işleyenin öldürülmesinin helâl olduğunu ifâde
eder. Bunlar bekâr değil iken zina eden, bile bile bir kimseyi öldüren ve
Müslüman iken İslâmiyet'ten çıkan kişilerin işledikleri; zina, katil ve
mürtedlik suçlarıdır.
Hadîs öldürülene karşılık olarak katilin öldürülmesini hükme bağlar.
Bundan maksad Bakara süresinin 178. ayetiyle farz kılınan Öldürülenler
hakkında size kısas farz edildi. Hür hüre, köle köleye ve kadın kadına karşılık
olarak öldürülür kısas hükmünün tatbikidir. Zimmi'yi, yâni ehli kitab olup
vatandaşlık hakkı verilen bir gayrı müslimi öldüren Müslüman kimse hakkında
kısas hükmünün uygulanacağını söyleyen Ebû Hanîfe'nin arkadaşları bu hadîsi
delîl göstermişlerdir. Fakat Mâlik, Şafiî, Ahmed ve el-Leys dâhil âlimlerin
cumhuruna göre zimmîyi öldüren Müslüman hakkında kısas tatbik edilmez. Keza
köleyi öldüren hür kimse de kısas edilmez der.
Kısas; Öldürme kısası ve yaralama kısası olmak üzere iki bahse
ayrıldığından biz önce öldürme kısası bahsinden başlayalım. Kısasın öldüren,
öldürme ve öldürülenle ilgili bir takım şartları vardır. Şimdi bunların fıkhını
Bidayetul-Müctehidten özetleyerek sırasıyla inceleyelim.
1. Öldürenle İlgili Şartlar
Ulema, deli olmayan ve ergenlik çağına eren bir kimseye, bir başkasını
kendi isteği ile bizzat ve tek başına öldürdüğü zaman kısas lazım geldiğinde
müttefik iseler de, herhangi bir kimseyi öldürmeye zorlayan kimse ile zorlanan
kimseye, kısacası: öldürmeyi emreden ile emredilene kısas lazım gelip
gelmediğinde ihtilaf etmişlerdir. İmam Mâlik, İmam Şafiî, Süfyan Sevrî, İmam
Ahmed, Ebû Sevr ve bir cemaat, Kısas bizzat öldürene lazım gelir. Emredene
lazım gelmez. Ancak emreden, başka şekilde cezalandırılır demişlerdir. Eğer
emreden bu fiili ona zorla yaptıracak güçte ise, o zaman ulema üç gruba
ayrılıp, bir grup Emredilen öldürülmez de, emreden öldürülür. Emredilen, başka
şekilde cezalandırılır demiştir. İmam Dâvûd ile İmam Ebû Hanife bu görüştedirler.
İmam Şafiî de iki kavlinden birinde bunu söylemiştir. Bir grup, Emreden,
öldürülmez. Emredilen öldürülür demiştir. Bu da İmam Şafiî'nin diğer kavlidir.
Bir grup da, İkisi de öldürülür demiştir. İmam Mâlik de buna katılır.
2. Öldürmeyle İlgili Şartlar
Ulema müttefiktir ki, kısası gerektiren öldürmeler, bilerek işlenen öldürmelerdir.
Zira öldürmenin bilerek ve yanlışlıkla işlenen öldürmeler olmak üzere iki
çeşit olduğunda icma etmişlerdir. Bu iki çeşit öldürmeler arasında, bir başka
çeşit öldürme de var mıdır, yok mudur diye ihtilaf etmişlerdir, buna da, ŞÎBH-Î
AMD, yani bilerek öldürmeye benzeyen öldürme denilir. Fukahanın cumhuru bu
çeşit öldürmeyi benimsemişse de, kendisinden gelen meşhur rivayete göre imam
Mâlik, Baba ile oğul arasındakinden başka, bu çeşit öldürme yoktur demiştir.
Kimisi de, İmam Mâlik'ten bu çeşit öldürmeyi kabul ettiğine dair bir rivayet
daha gelmiştir demiştir. Ashâbtan Hz. Ömer, Hz. Ali, Hz. Osman, Zeyd b. Sabit,
Ebû Mûsâ el-Eş'arî ve Muğire bu öldürmenin varlığını benimsemiş, diğer ashâb da
onlara itiraz etmemişlerdir. Bu öldürmenin varlığını benimsemiş olanlara göre,
bu öldürme ile bilerek öldürme arasında fark, çoğunlukla kendileri ile öldürme
vâki olan aletlerle, öldürenin öleni niçin vurduğuyla ilgilidir. İmam Ebû
Hanife Kamış, ateş ve benzeri demir olmayan her çeşit alet ile vuku bulan
öldürmeler, bilerek öldürmeye benzeyen öldürmedir demiştir; İmam Ebû Yûsuf
ile İmam Muhammed de, Bilerek öldürmeye benzeyen öldürmeler, öldürücü olmayan
âletlerle vaki olan öldürmelerdir demişlerdir. İmam Şâfi de Bilerek
öldürmeye benzeyen öldürmeler, ölüm kastı ile olmayan ve fakat ölüm ile
sonuçlanan vurmalardır. Yanlışlıkla öldürmeler de, ölüm kastı olmadığı gibi,
vuruşunda da kasıt bulunmayan öldürmelerdir. Bilerek öldürmeler ise, her
ikisinde de kasıt bulunan öldürmelerdir demiştir ki bu, güzel bir tariftir.
3. Öldürülen Kişiyle İlgili Şartlar
Kısas lazım gelmesi için öldürülen kimsede bulunması gereken şartlardan
biri, onun kanı ile kendisini öldürenin kanının birbirine denk olmasıdır. Bu
denklik ölçüsü de, din, sınıf ve cinsiyet birliği ile sayı eşitliğidir.
Ulema, öldüren kimse ile ölen kimsenin bu dört hususta
ortak oldukları zaman kısas lazım geldiğinde müttefik iseler de, öldürenin
Müslüman, ölenin gayri müslim, öldürenin hür, ölenin köle, öldürenin erkek,
ölenin kadın veyahut öldüren birden çok, ölen bir kişi olduğu zaman, kısas
lazım gelip gelmediğinde ihtilaf etmişlerdir.8
Hür ve Köleler Arasındaki Öldürmeler
İmam Mâlik, İmam Şafiî, Leys b. Sa'd, İmam Ahmed ve Ebû Sevr, Hür, köleyi
öldürdüğü zaman kısas olunamaz. İmam Ebû Hanife ile tabileri ise Kişi kendi
kölesinden başka, kimi öldürürse kısas olunur demişlerdir. Kimisi de Kişi
kölesini de öldürse, kısas olunur demiştir. İbrahim Nehâî bu görüştedir.
Köleyi öldüren hüre kısas lazım geldiğini söyleyenler; Öldürülenler
hakkında size kısas farz edildi. Hür hüre, köle köleye ve kadın kadına karşılık
olarak öldürülür Bakara,
2/l78. âyet-i kelimesindeki Delilü'l-Hitab'ın mefhumu ile
ihticac etmişlerdir.
Köleyi öldüren hüre kısas lazım geldiği görüşünde olanlar da Peygamber
Efendimizin;
Müslümanların hepsinin kanları birbirine denktir.9 hadisi ile
istidlal etmişlerdir. Şu halde ihtilafın sebebi, hadisin umumu ile âyet-i
kerimedeki Delilü'l-Hitab arasında bulunan çelişmedir.
Ulema arasında, hürü öldüren köleye kısas lazım geldiğinde ihtilaf yoktur.
Köleyi öldüren hüre kısas lazım geldiğini söyleyenlerin bir dayanağı da,
Hasan'in Semura'dan Peygamber Efendimizin buyurduğunu rivayet ettiği;
Kim kölesini öldürürse, kölenin karşılığında
öldürürüz10 hadisidir. Bunlar aklî yönden de, Kölenin de hür gibi
öldürülmesi haram olduğuna göre, hürü öldürene nasıl kısas lazım geliyorsa,
köleyi de öldürene kısas lazım gelmesi gerekir diye delil getirmişlerdir.
Müslümanlar ile Gayri Müslimler
Arasındaki Öldürmeler
Öldürenin Müslüman, ölenin gayr-i müslim olması haline gelince: Ulema bunda
da ihtilaf ederek üç çeşit görüşte bulunmuşlardır. Kimisi Öldürene kısas lazım
gelmez demiştir. İmam Şâfıî, Süfyan Sevrî, İmam Ahmed, İmam Dâvûd ve bir
cemaat bu görüştedirler. Kimisi Kendisine kısas lazım gelir demiştir. İmam
Ebû Hanife ile tabileri ve Ibn Ebî Leylâ da bunlardandırlar, İmam Mâlik ile
Leys b. Sa'd da, Eğer malına tamahen ansızın onu öldürmemiş ise ona kısas
lazım gelmez demişlerdir.
Birinci grubun dayanağı Hz. Ali'nin şu hadisidir: Rivayet olunduğuna göre Kays
b. Ubade ile Ester, Hz. Ali'ye Peygamber Efendimizin kimseye bildirmeyip de
sana bildirdiği bir şey var mıdır? diye sormuşlar. Hz. Ali de Hayır, şu
yazılı kâğıdın içinde olanlardan başka, Peygamber Efendimizin kimseye
bildirmeyip de, bana bildirdiği bir şey yoktur diyerek kılıcının kınından bir
kâğıt çıkarmış ve bakıldığında kâğıtta şunun yazılı olduğu görülmüştür;
Mü'minlerin hepsinin, kanları birbirine denktir. En bayağı olanları bile,
onların adına teminat verebilir ve kendilerinden başkaları karşısında tek bir
el gibidirler. Şunu bilin ki hiçbir Müslüman bir gayr-i müslimi öldürdüğü için
öldürülemez ve bir gayri müslim, Müslümanların teminatı altında bulunduğu
müddetçe öldürülemez. Kim, dinde yeni bir şey ortaya çıkarır veyahut yeni bir
şeyi ortaya çıkaranı barındırırsa; Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların
laneti o kimseye olsun11
Ebû Davud'un kaydettiği bu hadisten başka, Amr b. Şuayb da babasından,
babası dedesinden Peygamber Efendimizin:
Hiçbir mü'min, bir kâfirin karşılığında öldürülmez12buyurduğunu rivayet etmiştir. Bunlar ayrıca, ulemanın, Müslüman olduğu halde
yurdunu terk etmeyip İslam ülkesine gelmeyen bir kimseyi öldüren Müslümana
kısas lazım gelmediğinde icma etmeleri ile de ihticac etmişlerdir. Hanefîler
ise bu hususta birtakım rivayetlere dayanmışlardır. Bu rivayetlerin biri, Rabia
b. Abdurrahman'ın Abdurrahman es-Selmanî'den rivayet ettiği Peygamber
Efendimiz ehl-i kıbleden bir adamı, İslâm himayesi altında olan bîr gayr-i
müslimi öldürdüğü için kısas etti ve -herkesten çok benim, sözümü yerine
getirmem gerekir- buyurdu13 hadisindeki umumu tahsis etmiştir. Yani
hiçbir mümin, İslâm himayesi altında olmayan bir kâfiri öldürdüğü için
öldürülemez. Fakat hadis uleması, gerek Abdurrahman es-Selmanî'nin bu hadisini,
gerek Hz. Ömer'den rivayet ettikleri olayı zayıf görmüşlerdir. Hanefîler aklî
yönden de, Bir Müslümanın, İslâm himayesi altında olan bir gayr-i müslimin
malını çaldığı zaman elinin kesildiğinde icma bulunduğuna göre, onu öldürdüğü
zaman da kendisine kısas lazım gelmesi gerekir. Zira İslam himayesi altında
olan gayr-i müslimin malına, Müslümanın malı gibi dokunulamadığına göre,
canına da, Müslümanın canı gibi dokunulamaması lazım gelir demişlerdir. Buna
göre, ihtilafın sebebi, rivayetlerle kıyasın birbirleriyle çelişmesidir.
Öldürmede Ortaklık
Birden çok kişilerin bir kişi karşılığında kısas edilmelerine gelince:
Ulemanın cumhuru, Birden çok kişi bir kişiyi öldürdükleri zaman -ister çok,
ister az olsunlar- kısas lazım gelir demişlerdir. İmam Mâlik, İmam Ebû Hanife,
İmam Şafiî, Süfyan Sevrî, İmam Ahmed, Ebû Sevr ve başkaları bu görüştedirler.
Hz. Ömer de bu görüştedir. Hatta rivayet olunmaktadır ki Yemen'de bir kadın
ile dostu, kadının kocasını ortaklaşa öldürdükleri zaman Hz. Ömer Allah'a
yemin ederim ki bütün Yemen halkı bu adamı öldürmede ortak olsalardı, ben
hepsini öldürtecektim demiştir. İmam Dâvûd ile Zahirîler ise, Birden çok
kişiler bir kişiyi öldürdükleri zaman öldürülemezler demişlerdir.
Baba ile Oğul Arasındaki Öldürmeler
Ulemanın, baba ile oğul hakkındaki ihtilafları da bu bâbtandır. İmam Mâlik
Baba, oğluna karşılık olarak öldürülemez. Meğer onu yere yatırıp kesmiş ise, o
zaman öldürülür. Fakat eğer onu kılıç veyahut sopa ile öldürmüş ise,
öldürülmez demiştir. İmam Mâlik'e göre dede de baba gibidir. İmam Ebû Hanife,
İmam Şafiî ve Süfyan Sevrî ise, Ne şekilde onu öldürürse öldürsün, ne baba
oğluna karşılık ve ne de dede torununa karşılık olarak öldürülür demişlerdir.
Cumhur bu görüştedir. Dayanakları da, İbn Abbas'ın Peygamber Efendimizden,
buyurduğunu rivayet ettiği Camilerde cezalar uygulanmaz ve çocuğa karşılık
olarak baba kısas olunmaz14 hadisidir. İmam
Mâlik ise genel maslahata bakmıştır. Bu ihtilaflarının sebebi, Yahya b. Said
tarikiyle Amr b. Şuayb'tan rivayet ettikleri, Beni Müdlis kabilesinden Katâde
adında bir adam, oğluna kılıç atarak bacağını yaralamış ve oğlu fazla kan
kaybederek ölmüştü. Süraka b, Ca'şem de gelip Hz. Ömer'i durumdan haberdar
etti. Hz, Ömer ona 'Ben gelinceye kadar, sen yüz yirmi tane deveyi Kadid kuyusu
başında hazırla' dedi ve oraya gittiğinde otuz tane iki yıllık, otuz tane üç
yıllık, kırk tane de dört yıllık deve ayırarak 'Ölenin kardeşi nerede?' diye
sordu. Ölenin kardeşi 'Ben buradayım dedi. Hz. Ömer ona 'Al, bunlar senindir.
Çünkü Peygamber Efendimiz;
'Öldürene bir şey yoktur' buyurmuştur' dedi14 (Mâlik, muvatta, Ukût, 43/17, no: 10.) mealindeki hadistir.
Şu ana kadar geçen meseleleri; ayet, hadis ve
imamlarımızın görüşleri doğrultusunda nakletmeye çalıştık. Konumuzun geri kalan
kısmını diğer yazımızda tamamlayacağız inşaallah.
Dipnot
1- Buhari,Vasaya,B:23,Hds:29,Müslim,İman,
B:38,Hds:144, Aynı zamanda bu hadisleri farklı lafızlarla Edu Davud ve Nesai
kitaplarının Vasaya bölümlerinde nakletmişlerdir.
2- Buhari Diyet, B:1,Hds:6, İbni Mace, Diyet,
B:1,Hds:2616
3- İbni Mace, Diyet, B:1,Hds:2619
4- İbni Mace, Diyet, B:1,Hds:2620
5- İbni Mace, Diyet, B:2,Hds:2621
6- İbni Mace, Diyet, B:2,Hds:2622,Bu hadîsi Buhârî ve Müslim de rivayet
etmişlerdir. Hadîs metni bâzı rivayetlerde kısadır ve bâzı kelimeler
değişiktir.
7- Hadis. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi,
Hudud, H:2303, (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve
Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/130-131,Buhari, Diyât, 6,8/38 Müslim,
Kasame, 25-26(3/1302-1303); Ebu Davud, Hudud, 1(4/126); Nesai, Tahrim, 5(7/83);
Tirmizi, Diyât, 10(4/19); İbn Mace, Hudud, 1(2/847); Müsned, 1/ 382, 428, 444.
Bkz. 2451.
8- İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd
El-Hafîd, Bidayetül-Müctehid ve Nihayetül-Muktesid, Beyan Yayınları: 4/228.
9- Ebû
Dâvûd, Diyât, 33/11, no: 4531.
10- Ebû Dâvûd,
Diyât, 33/7, no: 4515.
11- Ebû Dâvûd,
Diyât, 33/11, no: 4530.
12- Ebû Dâvûd,
Diyât, 33/11, no: 4531; Tirmizî, Diyât, 14/17, no: 1413.
13- Abdürrezzak,
Hds: 18514.
14- Tirmizî,
Diyât, 14/9, no: 1401.